Arşivler

Arakan’da zulüm var!

 

 

  Ey Müslüman Kardeşlerim..
Allah Rasulu s.a.v; müslümanın müslüman kardeşi için “et ve tırnak gibidir” sözüne riayeten, bu zulüm gören kardeşlerimize yardım edelim..
Allah’a ve Peygamberine itaat edip salih amel işleyene ne mutlu!
Yaşasın kafirler, zalimler için CEHENNEM!

 

Ali Ayşeyi Sevmiyor..

Bugünlerde Suriyeli Ümran’ın fotoğrafını hepiniz görmüşsünüzdür. Minicik bedeniyle, yüzündeki kan ile şaşkın ama anlamaz ifadeleriyle o cesur çocuk..

Aslında unutulacak yüzlere ek onunki de. Aylan gibi.. Hani şu sahilde minicik cesedini dünyanın merhametine sunulmuşcasına gözler önüne serilen.. Hangi sayfayı çevirirsek daha iyi okuyabiliriz bu acıyı? Ya da tahsilimiz yeter mi o çocuğun gözlerindekini okumaya?

O kadar zalim dünyada yaşıyoruz ki, suçu hep elalemden kahrolasıca amerikadan yahudilerden suudilerden biliyoruz. Neden kendimize suç yakıştıramıyoruz? Biz İSLAM dinine mensup değil miyiz? Biz insan değil miyiz? Rabbimiz mazluma yardım etmemizi mi yasakladı? Yahut hakkı hakikate kör kesilip, öyle cennete uçacağımızı mı vaad etti?

Yazıklar olsun hepimize.. Allah bize bunun hesabını soracak. Ve hazır cevabımız, “ben her suriyeli gördüğümde yardım ediyorum”. “ben her ay 5 tl gönderiyorum”. “ben yapıyorum..”


Bugün Ali Ayşe’yi sevmiyor.. Bugün Ali Cihada koşacaktı.. Bugün Ali Müslüman ve insan şuuruyla evini/hanesini Allaha emanet edip kutsal emrin bağrına koşacaktı. Şehid olursa zaten Allah’a ait.. Peki Ali bugün Ayşe’yi gerçekten seviyor mu? Hangi dünyaya gelecek bırakacak Ali? Çocuklarına korkmayı mı öğretecek?
Sevde gibi yazsın mı çocukları.. Ucuzca..

Ümranı öpüp sarılan biri yok muydu aramızda? O kadar mı medyakolik olduk! Saramadık masım yavruyu bağrımıza.. Yazıklar olsun bize..

Ali Ayşe’yi sevsin.. Ali Allah için sevsin.. Ali Allah için cihada gitsin.. Ayşe’ler cihada çocuk yetiştirsin. Ahir zamandayız daha neyi bekliyoruz..

Ali.. Ayşe..
Dünya daha güzel bir yer olmayacak.. Daha da kötüleşecek. . .

….

sevde yardımcı . .  utançla.. ümranım.. aylanım..

19/8/16

haydi çocuklar, imam hatip’e

 

Masumiyet, çocukken elimize verilen oyuncak silahlar tatafından öldürüldü.
Masumiyet şimdi kirli zihinlerin en derin köşelerinde, tabutta bekliyor.
Üzerine toprak atmaya çalışan insanlığa inat
İslam ile yeniden dirileceği günü bekliyor.
Masumiyet, çocukların eline silah yerine Kur’an verilecek günü bekliyor.

Masumiyet tabutta, kirli zihinler morgunda.
İslam yeniden diriliyor,
İslam çocukların elinde yeniden diriliyor,
Masumiyet, dirilen İslam ile dirileceği günü bekliyor.

İslam, sonbahara inat diriliyor
Masumiyet kirli zihinlere inat, direniyor

Çocuklar, silahlara inat, gül tutuyor.
Kur’an, zamana inat nura nur katıyor.

O gün geliyor…
Masumiyetin tekrar dirileceği büyük gün

Ravza

BU UNUTULUR MU?

(Unuttuk Maalesef…)

********

Birinci Dünya Savaşı’nda

İngilizlere,

150 bin askerimiz esir düştü.

Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın

İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na

Hapsedildi.

********

Kampın tam adı,

‘Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı’ idi.

Bu kampta,

1918’de

Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı

Osmanlı Askerleri

Tutuluyordu.

********

12 Haziran 1920’ye kadar

Iki yıl boyunca

Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar.

********

İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…

********

Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların

Yalan yanlış çevirileri ve

kışkırtmaları nedeniyle,

kampların İngiliz komutanları,

azılı Türk Düşmanı haline

gelmişlerdi.

********

Savaş bitmişti.

Ancak,

Kamptaki ağır koşullar nedeniyle

ölenler dışındaki askerleri

Teslim etmek,

İngilizlerin işine

Gelmiyordu.

Çünkü,

olası yeni bir savaşta,

Bu askerlerin

Yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından,

İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.

********

Çözüm

Toplu katliamdı…

Askerlerimiz,

Mikrop kırma bahanesiyle,

süngü zoruyla

Dezenfekte havuzlarına sokuldu.

Ancak;

Suya normalin çok üzerinde

‘krizol’ maddesi

katılmıştı..

Mehmetçik,

Suya daha ayağını soktuğunda,

aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu.

Ancak,

İngiliz Askerleri,

dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.

Mehmetçikler,

Bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler.

Ancak,

Bu kez İngilizler havaya

(başlarının üzerine)

ateş etmeye başladı.

Askerlerimiz,

ölmemek için,

çömelerek başlarını suya soktular.

Ancak,

başını Sudan kaldıran artık göremiyordu.

Çünkü gözleri yanmıştı…

********

Dışarı çıkanların halini gören

sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi

Ve 15 000 (15 bin) askerimiz

kör oldu.

Bu vahşet,

25 Mayıs 1921 tarihinde

TBMM.’ de görüşüldü.

Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler

Bir önerge vererek,

Mısır’da esirlerin

Krizol banyosuna sokularak,

15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini,

Bunun faili olan

İngiliz doktor,

Garnizon Komutanı ve

Askerlerin

cezalandırılması için,

TBMM’ nin teşebbüse geçmesini istediler.

********

Ancak,

Yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı.

Ağır sorunlarla uğraşan TBMM’ de

Bu hesap sorma işi

Unutuldu gitti.

Ama onlar

Unutmuyorlar…

Kendi ihanetlerini bile

soykırım ambalajına sarıp,

dünya kamuoyuna

Sunuyorlar.

********

ERMENİLİLER SOYKIRIM YAPILDI DİYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR.

BİZİM

TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.!!!

27 temmuz cuma sabah namazını müteakiben

 

Eskişehir de zalimlere karşı karşı sesini yükseltiyor. Bütün dünya bilsin ki Arakanlı Müslümanlar yalnız değil…

DİKKAT : 27 TEMMUZ CUMA SAAT 04:30 DA SABAH NAMAZINDA REŞADİYE CAMİMİZDE VE AVLUSUNDA ARAKANLI KARDEŞLERİMİZ İÇİN DUA VARDIR KATILALIM VE DUYURALIM İNŞAALLAH (ESKİŞEHİR )

Mahşer Sokağı

Ve ölürüm, onca yetim telef olur bu fani ellerde. Ölüm hangimizi öper dudağından TufeyL? Azrail kanadından yaratılmadı tenimiz, duygu feryadıma melekler ne diye kanat çırpar!

Ve sen/ben ölür. Ben/Sen olur. Dünya kavrulmuş ateş parçasına döner durur. Ve HAŞR.. Emrini Sûr’un son notasıyla heceler. LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH.

Toplanır arz da hesaba bakmaya heybeti kırılır arşın. Ağlaşır melekler, peygamberler aff kapısı gezer ve insanoğlu çırılçıplak günahıyla boynundaki yılanla eş değer!

Bir an, gözler kamaşır, o nûr tanesi bir aşktır. Alem yaratılışını soracaktır, HZ MUHAMMED MUSTAFA s.a.v. Diye bayılacaktır..

Ademin her evladı hesap havliyle koşacak. Melekler set kurmuş Hz MUHAMMED’i saracak…

Seninle iki büklüm, iki bedenden bir can, bir candan binlerce yetim olarak dağıldığımız yerden birleşeceğiz mahşer sokağında. Bu etraflı azap korkarım değer mi saçlarına TufeyL? Benim ah’ım yetimlere zelzele iken Sen artık canını yakma TufeyL..

Bir merhamet, bir nida, kısık bir acıyla yanıyor ciğerim. TufeyL! Gel bu devran hesabı zordur. Akranlarımızın çilesi çoktur. Bize verilsin cümle tacı cennetin. Gözümüzde sade bir EKBER. Sade bir AŞK. Ve sade bir ölümle ALLAH AZZE VE CELLE..

SEVDE YARDIMCI / HuvEne.wordpress.com

15/08/2010

TufeyL… Diriliyorum…

TufeyL Diriliyorum

TufeyL

Acıdan anlar mısınız? Şayet anlamak isterseniz, tıklayın ve dinleyerek okuyun…

Ne zor vakitler varmış Tufeyl. Kalbime baskı yapan nice tufanlar. Ölüler çiçek açmaz mı Tufeyli? Ellerimde cennet kokun. Yokluğun nelere gebe bıraktı beni bir bilsen. Bir bilsen de “sevdam” diye sarılsan…
Yastıklarımda geceden kalma kâbuslar kan rengini itiraf ediyor anneme. Şimdilerde saklıyorum bütün mektuplarını. Çöküp başına bir harfin, ağlıyorum. Sonra, kendimi hastane odasında buluyorum. Felç geçiriyorum senin yokluğuna doğan her heceye. Ve yazdıkların içime işliyor nasiplice. Damarlarımı asıyorlar…
 
Annem geliyor Tufeyli. Görmesin yine sana felç geçirdiğimi. Hadi uyuşmuş, hissetmediğim yanımdan kaldır beni, sarıl sımsıkı. Kıralım yokluğunun belini. Ve şiirleri okurken ben, resme düş yanmamış sigaramızla acıyı. Küle döndür içimizdeki ormanları…
 
Seni özledim Tufeyli, gözlerimdeki yağmurları içmeni. Kalbimi kopardığına şahit kesildi cinniler. Onuru yoktu onların! Hurilerin seni gördüğünde delirdiğini bilselerdi, gölgenin ardında mecnun kesilirlerdi. Bilmiyorlardı…
Yaşamak neydi Tufeyl! Kan uykusuna yatamayanlar bizi nasıl anlasın. Şimdi uykularımda boğuluyorum. İçmiyorsun gündüzlerimi. Gün, eşsiz yakıyor kanlı bileklerimi. Gözlerimi köreltiyor acılar. Sensiz olmak ne zormuş Tufeyli, anlamıyorlar…
 
Tufeyli okuyanlarda yarım bir aşk var
Aşk’ı o’nda görselerdi
Bedenlerinden sökülürdü ruhları.
Yüzü, haramlara karanlık kalan Tufeyl!
 
    

Tekrardan ölüyorum. Tufeyli’nin ruhuna geçiyorum.
– Onu anlatmamı istiyor musun hala?
– Evet!
– Kanarsan? Bak bağrı delikleri bilirim. Tutamazsın kendini ve ben de tutamam seni. O’ndayken “ben” olamam. Anlat dersen, düşmeye de, acımaya da, hazırım ve tutmasan da olur dersen, bu gece O’ndan çıkmayacağım. Bir şehidin kanını içireceksin tekrardan!..
 
Tutunduğumuz ağaç dalları sağlam değil miydi Tufeyli
 
Gölge felçlerinden kurtaracaktın ve yapraklar son baharda yeşerecekti. Unuttun mu?
 
Annemin ellerine gül bırakan Tufeyli! Annem bilse senin AŞK’a yeminini, saçlarımı kâbusların duvarlarına asar, sensizliğime ağıtlar dikerdi. Sen şiiri bitirdiğinde, hani konuşmayı öğretecektin. Gittiğine inanıp, ismini başıma dolayacaktım. Ağlamayı beraber öğrenmiştik. Hani gözlerimizle haykıracaktık! Kabrinin başında mor menekşeler. Tırnaklarımla yazdım mermer taşına adını! Sen diril, ben de dirileyim Tufeyli. Sen diril, ben delireyim…
Gölgemi ikinci defa tutukluyorlar. Sensiz bu şehrin adaleti de değişti. Adımı lânetli koydular. Oysa adımı senin vesilenle okumuşlar kulağıma. İliklerimde, yatsıdan kalma bir secdenin sızısı. Kaçıncı sabahsızlığımadır uykusuzluk, bilme Tufeyli. Senin dönmen mümkün olsaydı, körpe çocuklarımı ağlatırdım sabahlarca. Çağırıyorum, gelmiyorsun Tufeyli. İçimde başı okşanmamış onca yetim var. Gözlerinde bom boş bir sen! Arıyorum, yoksun Tufeyli.
Yoksun, yokluğunla öldürüyorsun…
Kan işledim yine kör gözlerimle. Çeyiz sandığımı saçtım gece gece! Hani hep seninle deşerdik ya ciğerlerimizi. Bu kez son bir sigara darbesiyle DAMARLARIMA SEN SAPLADIM. Sevmezdin parliament kısayı. Hele yanımda kırardın bir bir kısaları. Kırdıkların hala çeyiz sandığımda. İçmedim! Şimdi basıyorum damarlarıma, sönmüyorlar Tufeyli. Aşkın hesabı yok ki! Bu cehennem beni aklamaz. Yeminler olsun, vazgeçemem senden. Yetimlerin adıyla, öldürdün beni Tufeyli. Gel, dirilt Allah’ın emriyle…

Annemden sorma halimi. Babamın gözlerine bakma. Ablamın gönlündeki sen’i bilme. Ağabeyimin kan kardeşi sendin değil mi! Ve ö l ü y o r u m / d i r i l i y o r u m. . .  

Ruhuna geçir ruhsuzluğumu. Bedenimin olmayan yarısını görmesinler. Senin kopyanı çekiyor bütün acılar. Oynanan bütün oyunlar sahte! Yokluğuna ben yazıldım ayrılık adında Tufeyli. Bize konuşmak yakışır mı ayaklarının altındaki şiirleri öptüğüm!
Neyi katık ederdik biz Tufeyli? Seni hiç yazmamalıydım. Ellerimi kırsaydın da adına başladığım her satırı gölge felcine saplasaydım! Ve seni okuyanlar âşık olmasaydılar. Kızmazsın bana biliyorum. Eğer yanımda olsaydın, başını öne eğer, okurdun Kur-an’dan iki sure. Okurdun ve sanki gönlümün kâbesine nurlar indirirdi Rahman. Tavaf ederdim Tufeyli…
Mevlana’nın eteklerinde uyuklardık. Seyda Baba’nın elleri başımıza değerdi geceleri. Okşardı kimsesizliğimizi unutturarak. Ayrı bahara mı doğduk seninle. Ömrüme sondan mı gelmiştin? Veya seni sonlardan yaşayarak mı hayata başlamıştım ben. Hata mıydı gülşen deyen yanaklarımıza göz sürmesinin akmış olması?
Gecelerimi içtiğinden beri, güneş hep yakıyor gözlerimi. Çocuklar sırtını dönüyor bana!
SUS/tum Tufeyli. Seni okuyanlar bizi ÂŞIK sanacak. AŞK mıydın Tufeyli? Bilmiyorum ki. Bazılarına göre hüsn-ü derdim, bazılarına göre sırdaşım, bazılarına göre tekizim. Neydik seninle Tufeyli?

Kıyamete kadar sus/alım. Bilmesinler! Seni Seviyorum Tufeyl!  

31-10-2008 17:40
SEVDE YARDIMCI
 
 
 Tufeyli! Dudağımdaki türkü, yaşayamadıklarımıza…  

   

 

2.yıl hüzn-ü şerifesi

 

 

Kara-m-bole

“Karnımda yumruklar”
HAYIR! Çocuk neşesi değil içime kıvrılan, azabın çığlığıdır kırılan/kavuran…
Çehremi soyup ateşe çırıl çıplak günahkar bırakıyorlar…
 
Simalarından tanıyorum haşrın çocuklarını, kalpleri sökülmüş bir ağıtla solgun çiçeklerim benim. Ne makamını arzuladık da böylesine bir esaret kör etti cümlemizi.
Lal devri suküt lehçesiyle giyinirken karşımızda, korumasızdım insanların iftira yağmuruna. Hassas hazinem yağmalanırken “etme” diyemedim çalanlara.
Gördüğüm halde,
Göz göze geldiğim halde,
Sukütü giydim
Lal kesildim,
“Hırsızlık buysa eğer” dedim..
 
Alınsın varım yoğum. En köşede sırıl sıklam ağlayan yusuflar geldi yanıma, içlerinde züleyhaların Rabbi.
Rableri gülümsedi
Yusuf semasındaydı dünyanın.
Çemberden kovulan,
Davet edilmişti en güzeliyle aşka…

Masallarımız cinayetlerle son bulurken ne kadar anlamsızdı mutluluk, öylesine aldatılmıştık ki acıların acısına mutluluk hayali yapıştırıp beklerdik. Gelmeyeceğini bağıra bağıra söylerdi zaman. inanmıştık ya, mutluluk beklerdik ya, kanımıza kadar yazılmıştı hasret… 

Onlar haklıydı
“Dünya müminin zindanı, kafirin cenneti” demişti Efendiler efendisi/S.A.V/

Bir gelen ikiyle gitmezdi. Adımızın ilk harfini yüreğine nakışlayanlarda gördük zelzeleyi, buna rağmen inandık. Oysa söylemişlerdi, 

“senden çiçek açmaz cehennem gülü!”

Sen birlikten doğdun

İkiden gelmenin hesabını veremezsin…

Herkes yerini bilecekti gayri. Ne toprak suya karışacaktı, ne yağmur buluta. Kuraklaşacaktı hane-i gül…

Toplanmamak üzere sertleşecekti dikenler, gözlerime sinmiş hüzünden bir aşk verilecekti tenime. Tenden de aşktan da geçilecekti o vakit.

Çünkü demişti ki nakşibendi tarik; terki dünya, terki ukba, terki terk! 
Aşktanta vaz geçilecekti
Haşra varmadan
Yanmak, cehennemi tutuşturmaktı görevi
Sıratlar bu yüzden kurulu içimizde 
O yumruk yumruğa giriştiğimiz halvetimizde 
Yalnızlıkla gireceğiz ilk gecemize
Solumuzdan tutulacak birileri
Örtse de üzerimizi, yırtılacak yusufi gömleğimiz 
Emanetlerden kutsi “hüzün” şerefimiz…
 
Kahrolmak ne büyük illet, “ol ve öl” emrine riayeten susmayı edepten bilerek, aşktan ve A’dan gayrısına “LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAH” diyerek EYVALLAH..
 
10:46 27/04/2010 sy