Tag Archive | sevde

5 büyük balon 🎈🎈🎈🎈🎈

Şişirip yatağımın üzerine bıraktım 🙂

Teşekkürler anne. Bugün kollarına alabildiğin için. Ve can babam teşekkürler, üzmediğin, kıyamadığın, koruduğun, değerlerin üzerine yetiştirdiğin için..
Ve teşekkürler Sevgili Rabbim; inançlı bir toplumda, inançlı bir ailede, sevdirdiğin kullar arasında yaratıp, yaşatıp, sevgiyi bana verdiğin için.

Hasan Hüseyin’imin tabiriyle, iyi ki doğdum been iyi ki doğdum beeen 🙂

İhlâl

Yorgunum. .
Kalıplarımdan çıkar beni
Gir düşünceme.. Düşür beni tahtımdan.
Adanmışım..
Belki de yalancının tekiyim
Bu sevmek denilen cennetten kovulan şeytan dahi üzgün..
Öyle kanatsızım
Uçur dileğim. .
Şımarık bir kadın silueti karşındaki
Ya da büyümüş bir anne içimdeki
Ardım korkak çocukların bakışı
İlahi… Rahmetinle sev.. Sevindir bizi..

Sevde Yardımcı

Baş-âr’dım

Kıvır bileklerimi
Camdan kalbim kırılsın avuçlarına…

Serptin mi benden sonra
Büyüttün mü bizi?
Yaşına gelmeden öldürdüler mi ikimizi
Aldırma! Bas git
Bazen gitmek öldürmez!

Başardım diyebilmekse “yeniden sevmek”
Kırık notum sıfırın altında eksi üçte!
Şu soğuk zemheri vakitleri,
İçimdeki ateşle erimekte!

Yaşadın mı?
Kirlettin mi kar beyazı düşlerimizi
Aldırma! Bas git!
Boyu kısa kaldı çocuklarımızın!
Tabut büyük, kefen bol geldi
Ağlama! Bas git!
Alın yazısı değilsin.
Kalbimden adını sök git!

Git ki “başardım” diyebileyim . . .

Baş-âr’dım…
Başımdan sonraki arta kalanım..

6 kasım 2008

 SEVDE YARDIMCI

Fakir bir sevdaya sabırlı bir ah düşünce

Fakir bir sevdaya, sabırlı bir âh düşünce…

Kaçıncı zamanda olursan ol, ağır bir yaraya sen gibi sevdalı lazımdı bana. Kan aktıkça, gülümseyebildiğim. Sarı saçlı kızın buklelerine parmaklarımı değdirebildiğim kadar masum olmak istedim. Her adımımda zehirli bir hançer sokuldu. Sana ulaşmayı -denemek- yetersiz kalır. Sana geldim dediğim her vakitte, biz’li öznelerden düşmek nedir bilemezsin…

Yere her çakılışımda, günlerce kendime gelemezdim. Seni bulmak için, dikenlerimi de yedim. Dilime batmadılar. Gül sana benzemez miydi? Senin dikenlerin yoktu. Ve kan akıttığım saatlerce sana damlardım. Vücudumdan çıkan ağrılar değildin. Gözlerimin değdiği yerler kan gölüne dönüşürdü. Ve depremler sen ağlayınca başıma üşüşür, kalbimi yerinden katlarca aşağıya düşürür sonra yine asırlarca suskuya dönerdi hüzün yanım…

Annenin bahçesinde toprak olsam yeter-di bana. Evin tek gülü sendin. Uykusuz kalmayı, secdelerde seni ağladıkça, biz’e doyuyordum. Cümle kurmasını bilmeliydi bir insan. Gül yüzünü gördüklerinde kim konuşabilirdi ki, ben dilleneyim? Hele ki gözlerin vardı, eylüllerin baharı ertelettiği. Sonra baharın seni görmek adına ne zahmetler çektiğini ve haberlerini zemherinin sonunda aldığını…

Seni kime sorsam, ellerinde bir titreme başlıyor. Yıllar geçmişti. Yüzümdeki toprak kokusuyla gülüme kavuşmaya geldim! Hadi annesinin tek gülü! Aç pencereni seni kanımla büyütmeye ve tohumlarımızı gölgemize savurmaya geldim. Aç pencereni, kokunu özledim…

Açılmıyordu. Perdelerde en ufak kıpırdama yoktu. Taşlanıyordu gözlerim. İçine derin acılar salıyorlardı. Yine biz’den düşmek istemiyordum. Haydi cân! Haydi gül! Haydi, aç kollarını. Dikensizliğinle sar. Asırların ayaklarına dolanası ruhum! Ah seni kaybettim. Ahsen’i/güzeli/ yitirmekle ayıp ettim…

Yüzümdeki toprak kokusu eksiliyordu. Kana bulanıyordu gördüğüm her yer, attığım her adım. Zehirleniyordu gölgemin sakinleri. Âdemoğlu, toprağına dönemiyordu. Dönemiyordum varlığıma! Sen yoktun! Gül yoktun! Ve düştüm yine biz’den. Gül kokmuyordum. Acıyordum, sağırlaşıyordu bütün güzellikler. Seni anlatıyordum bilinçsizce…

Mecnunluk alâmeti sanıp, ellerimi öpüyorlardı. Yaşamıyordum! Gül kokuyorsun diyorlardı-ruhum duyuyordu-. Biliyorum ki, bedenim yasını tutmak için yaşıyordu. Gül kokuyordum. Sen olmuştum…

Sen olmayınca ben, sana dönüyordum. Tutuklanıyordu birer birer ahlâklar. Kelepçelenmiş bir sevdalıyı ince bir âh bekler. Ömrüm zindanda geçse ne fark eder! Sen, olmuşum/ölmüşsün/ bu yeter!…

Gül. Ruhumu aldırdığın gibi, ruhunu da aldır kavuşalım. Katbekat biz’e artalım. Hasretin son damlasını da içirdik sarı kızlar-ımız-a. Kestane rengindeydi saçları. Ve kan, damarda kalmadı. Gül… Haydi aç ruhumu beni de aldır!…

16:44 20-10-2008

SEVDE YARDIMCI

3’ü bi arada oldu/k :)

Selamun Aleykum

Aslında 2’si bir aradaydı. Yani bundan tam 3-4 saat önce başladı herşey.

Saat:11:00 Zeyneb /ummanda katre/ ile sözleştik. Buluşacağız..

Saat :12:00 İsmail /bizim konya tayfasından bir kardeş. POLİS/ şehrimi ziyarete gelmiş.

Saat:14:00 Sevde /HuvEne/ işlerim bitmedi..

Zeyneble buluşacaktım. İsmail gelince şehre dedim ki neden 3’ü bir arada olmasın??? Hemen telefondan zeynebe seslendim; “anacım böyle bi durum var uygun görür müsün? Sen uygun görmezsen ben hiç görmem :)” Zeynebim eyvAllah bacım dedi. Bi sorun olmaz dedi ve hemen İsoya döndüm.. Dedim nerdesin? Dedi kentparka gidiyorum arkadaşlarla…

Dedim ismail yanımda bi kız arkadaşım var uygunsan ve senin için de böylesi uygun olacaksa gel beraber bi muhabbet edelim ;). Olur dedi bizim iso…

Aman Sevde yoğun ! :S İşler bitmek bilmedi.. Neyse saat oldu 14:30!

Sevde dedim. Bi ayar çek..

İsmaile mesaj attım. İso ne zaman uygunsun?

Bacı 1 buçuk saat sonra gibi.. Kentparkı gezeceğiz..

Tamam dedim..

Bir yandan da zeyneb rahat durmuyor 😛 Sevde. Nerdesin? Daha bitiremedin mi?? Ben kardeşimi okula bıraktım geldim sen nerdesiiin???

Dedim kariyer peşindeyim 😀

İsmaile mesaj attım tekrar. Dedim benim iş bitmez. Sana haber verdiğim zaman sen şu yere gel. Tamam bacım dedi..

Zeynebim de mübarek bir caminin mübarek bir yerine geçti 30 dk evvel.

Zeyneb işim bitti hemen şu yerde ol… Tamam dedi zeyno..

Veeeeeee… Zeynebi yolda gördüm 😀

Dur kız dedim seni gördüm 😛 durdu.. Biz giderken, tramvayın duruşunu seyrettik. Çünkü iso demişti tramvaydayım geliyorum. Allaaaaaah. Kardeşim geliyor. Biri yanımda diğeri şehir dışından geliyor. Heyecanlandım. Gözlerim ismaili arıyor… Tramvay geçti gitti. İnsanları seçtim.. İsoyu tüm insan bedenlerine aradım…

Yoktu 🙂 DEVAMINI OKUMAZSAN ÇATLARSIN PİŞMAN OLURSUN İNANKİ.. OKU GÜLECEKSİN 😀 >>>>

Odamda YENİ B’şey

Selamun Aleykum;

20 Tem 2010 İkindi üzeri

İş yerindeyim; bazen yoğunca bazen sakince bir hâl üzere akşamı seyrediyoruz. Bizimkilerde düğün aceleliği.

Derken bir kargo haberi geldi. Aslında öğlen ulaşan fakat haberi ikindiye yayılan gecikmiş bir kargo.. Dikdörtgen bir kutu. İncecik.. Ama ağırca..

Hazreti Babamın sesi geliyor bürodan. “Onu getir” emri üzerine, ayaklarım sarı saçlı kızın masasına yol düşürüyor. Muh. bayan, kutuyu vermek istemiyor.

İnatçı Sevde’yse, keçi ağlak düşer bize kanımca 😀

Neyse efendim; güç belâ yükledik kollarımıza, vardık hazretin kapısına. İçeride annezâdem ve halazâdem üçlü muhabbete çay demlemekte.

Hazreti Babam kutuyu açtırdı.

AMAN YA RABBİ! O da ne :S

Hayâlini kurduğum lapititop /leptop-laptop-dizüstüpc/. Yalvarmalık bakışlar süzüm süzüm olmuş babamın yüreğine 🙂 Heyecan artı bin seviye.

Halazâdem ve annezâdem’den öğreniyorum evdeki masa üstü bilgisayarımın arızalanıp virüslerle yalaşık olduğunu. Ki moralim o vakit krize girip havale geçirmeye sinir kalmıştı.

Hazreti babam da bunu duydu ya 🙂

Paşa gönlünden koptu cennet gibi merhamet ve de muhabbet. “Hediyemdir. Performansına karşılık” dedi ve heyecanımımın hiper tansiyonla eş değerli olduğunu farkedemeyecek kadar süpriz doldu gözlerim.

Annezâdem sevindi, halazâdem gülümsedi. Sakinleşmeyi heyecanımın kenarkıyısında bırakıp hazreti babamın ellerine koştum. Öptüm, sarıldım..

Lapitopitopu’m zaten gelecekti ama ummadığım kadar yakın vakitte ellerimdeydi. Gülümsedim, sevindim.

Eve gitmeliydim..

Geçtim; yirmi dört saatlik pil koruması varmış. Dayanabilmek güzel bişey de, 12 saatliğine sabrı zor tükettirdi hacı/ay balam-ablam/.

Ve “bismillah” deyip açma tuşuna bastık. Kurulumu, taşınması, özelliği, çok hoştu. İnce, zarif ve de hp.

Ne diyeyim gurbanım. Allah cümle müslümanın ihtiyacını gidere.. Hakk’a hamdımız köle olsun..

VesseLam

Kara-m-bole

“Karnımda yumruklar”
HAYIR! Çocuk neşesi değil içime kıvrılan, azabın çığlığıdır kırılan/kavuran…
Çehremi soyup ateşe çırıl çıplak günahkar bırakıyorlar…
 
Simalarından tanıyorum haşrın çocuklarını, kalpleri sökülmüş bir ağıtla solgun çiçeklerim benim. Ne makamını arzuladık da böylesine bir esaret kör etti cümlemizi.
Lal devri suküt lehçesiyle giyinirken karşımızda, korumasızdım insanların iftira yağmuruna. Hassas hazinem yağmalanırken “etme” diyemedim çalanlara.
Gördüğüm halde,
Göz göze geldiğim halde,
Sukütü giydim
Lal kesildim,
“Hırsızlık buysa eğer” dedim..
 
Alınsın varım yoğum. En köşede sırıl sıklam ağlayan yusuflar geldi yanıma, içlerinde züleyhaların Rabbi.
Rableri gülümsedi
Yusuf semasındaydı dünyanın.
Çemberden kovulan,
Davet edilmişti en güzeliyle aşka…

Masallarımız cinayetlerle son bulurken ne kadar anlamsızdı mutluluk, öylesine aldatılmıştık ki acıların acısına mutluluk hayali yapıştırıp beklerdik. Gelmeyeceğini bağıra bağıra söylerdi zaman. inanmıştık ya, mutluluk beklerdik ya, kanımıza kadar yazılmıştı hasret… 

Onlar haklıydı
“Dünya müminin zindanı, kafirin cenneti” demişti Efendiler efendisi/S.A.V/

Bir gelen ikiyle gitmezdi. Adımızın ilk harfini yüreğine nakışlayanlarda gördük zelzeleyi, buna rağmen inandık. Oysa söylemişlerdi, 

“senden çiçek açmaz cehennem gülü!”

Sen birlikten doğdun

İkiden gelmenin hesabını veremezsin…

Herkes yerini bilecekti gayri. Ne toprak suya karışacaktı, ne yağmur buluta. Kuraklaşacaktı hane-i gül…

Toplanmamak üzere sertleşecekti dikenler, gözlerime sinmiş hüzünden bir aşk verilecekti tenime. Tenden de aşktan da geçilecekti o vakit.

Çünkü demişti ki nakşibendi tarik; terki dünya, terki ukba, terki terk! 
Aşktanta vaz geçilecekti
Haşra varmadan
Yanmak, cehennemi tutuşturmaktı görevi
Sıratlar bu yüzden kurulu içimizde 
O yumruk yumruğa giriştiğimiz halvetimizde 
Yalnızlıkla gireceğiz ilk gecemize
Solumuzdan tutulacak birileri
Örtse de üzerimizi, yırtılacak yusufi gömleğimiz 
Emanetlerden kutsi “hüzün” şerefimiz…
 
Kahrolmak ne büyük illet, “ol ve öl” emrine riayeten susmayı edepten bilerek, aşktan ve A’dan gayrısına “LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAH” diyerek EYVALLAH..
 
10:46 27/04/2010 sy

doğum

Daha dünden sancıları düşerken annenin rahmine, ağlamıştı taşıdığı can’dan için. Yalnızlık ağır bir kelimeydi, annenin bastığı toprak titrerdi.

Sen ağlardın, annenin göğsünden kan gelirdi… Doğmadan yazılmıştı aşk sana. Bu yazgıyla yargılanırken çocukluğunun en acı evreleri geçti gözünün önünden…

Biri vardı sokakların ötesinde, isimlerin gizinde, senin içinde… Biri vardı gözlerinin perdesinde, ilklerin ertesinde, yarım düşler sahnesiyle…

Annenin göğsünde yiterdi gözyaşların. Bitmek bilmezdi aşk’la doğanların kışları. Sen ağlardın, melekler Rabbe feryad ederdi.

Semanın hüznü adın olmuştu, kaç hayalden kalbin boş dönmüştün..

Sana gel diyorum, göğsümde kırkıncı çile sabahının asırları kırıldı!

DEVAM EDECEK.. 🙂 23:54 15/06/2010 + 4 mayıs 2010